Untitled Page
PEYGANBERLER TARİHİ

   
  Peyganberler Tarihi
  Bu Asılsız İddia Neden Ortaya Atıldı
 

HIRİSTİYANLAR BİR ASILSIZ İDDİAYI NEDEN
ORTAYA ATMIŞ OLABİLİRLER

çleme inancı ortaya çıktığı yıllardan günümüze kadar, hemen her dönemde büyük tartışmalara neden olmuştur ve 18. yüzyıldan itibaren de bu tartışmalar çok daha geniş alanlara yayılmıştır. Bu yıllarda başlayan Kitab-ı Mukaddes araştırmaları, insanları, önce üçleme inancının neden İncil'de açıkça yer almadığını, sonra da hangi şartlar altında ortaya çıktığını sorgulamaya yöneltmiştir. Günümüzde de çeşitli ilahiyatçılar, bilim adamları, araştırmacılar, yazarlar ve bağımsız Hıristiyan akımları üçleme ve kefaret inancı başta olmak üzere birçok geleneksel Hıristiyan inancını reddetmektedirler. Bir sonraki bölümde örneklerini inceleyeceğimiz bu kişi ve akımların bir bölümü üçleme inancının karşısında yer alan Ariusçuların anlayışını korumaktadırlar. Düşüncelerini ise Kitab-ı Mukaddes ve ilk Hıristiyanlıktan kalma eserlerle ilgili araştırmalara dayandırmaktadırlar.

Hz. İsa'dan birkaç yüzyıl sonra, İznik ve Kadıköy Konsilleri'nde alınan kararların ardından, üçleme inancı Hıristiyanlığın temeli haline getirilmiş, bu büyük yanılgıya inanmamak ise imansızlık olarak kabul edilmiştir. Bu nedenle de üçleme inancının Allah'a bir ve tek olarak iman ile çelişen bir öğreti olduğuna inanan, İncillerde üçlemenin yer almadığını savunan ya da bu konuda şüpheleri bulunan insanlar ya susturulmuş ya da baskı ile ikna edilmişlerdir. Theodore Zahn Articles of Apostolic Creed (Havari İnançlarının Maddeleri) isimli eserinde "MS 180-210 yılları arasında "Bir ve Tek olarak Allah'a iman" sözünün başına "Baba" kelimesinin eklendiğini" söyler. Zahn, bu durumun ilk başlarda birçok Kilise liderinin tepkisiyle karşılaştığını ve bu liderlerin "yapılan şeyin kutsal metinlerde olmayan inançlar türetmek olduğunu" söylediklerini belirtir.45 İncil araştırmalarıyla tanınan Duncan Heaster ise 1988 yılında üçleme konusunda yapılan bir tartışmada görüşlerini şu şekilde ifade etmiştir:

Üçleme bize kavramanın imkansız olduğu bir Tanrı inancı sunmaktadır. Ve bu inanç Tanrı'nın açık ve anlaşılır sözleriyle tamamen çelişmektedir. Herhangi biriniz Allah'ın aynı zamanda "hem üç hem de bir" olduğu yönündeki iddiayı anlayabiliyor musunuz? Ya da "doğmadan önce de var olan bir oğul" inancını aklınız alıyor mu? Ben, üçleme inancının Allah'ın sözünde hiçbir şekilde yer almadığını söylüyorum. İncil'de "üçleme" ifadesi bir kez dahi geçmez. Hepimiz çok iyi biliyoruz ki, bu inanç Hıristiyanlığa 3. yüzyılda eklenmiştir... "Tanrı" kelimesi İncil'de 1300 kez geçer ve bu İncil pasajlarının hiçbirinde "Tanrı" ifadesi ile çoklu bir kişilik ya da üçleme kast edilmez, ima dahi edilmez. Ama Allah'ın bir olduğu ifade edilir... Üçleme savunucularının bahsettikleri inanç Eski Ahit metinlerinde de bilinmemektedir.46

Heaster'ın sözleri çok açıktır ve günümüzde onunla aynı görüşleri dile getiren daha pek çok araştırmacı bulunmaktadır. Örneğin John Hick, The Rainbow of Faiths (İnançların Gökkuşağı) adlı eserinde şu sonuçlara ulaşır: (Aşağıdaki alıntıda yer alan ifadelerden Allah'ı tenzih ederiz.)

1- Son yıllarda yapılan araştırmalara baktığımızda, Hz. İsa'nın "kendisinin Tanrı veya Kutsal üçlemenin ikinci şahsı olan Tanrı'nın oğlu" olduğunu öğretmediğini görürüz. O bu inancın tam aksine, sürekli olarak kendisinin bir "insanoğlu" olduğunu insanlara öğretmiştir.

2- Hıristiyan yetkililer ve teologlar, Hz. İsa'nın hem tam bir Tanrı hem de tam bir beşer olduğu şeklindeki geleneksel Hıristiyan inancını anlaşılabilir bir şekilde izah edememektedirler.

3- Enkarnasyon inancı Hıristiyanların diğer dinsel geleneklerle ve onların mensupları ile olan ilişkilerine tamir edilemez zararlar vermektedir. Çünkü bu inanç, Hıristiyanlığın diğer dinlerden üstün olduğunu ima etmektedir.47

Burada bir hususu daha vurgulamak gerekir. Bizim bu kitaptaki amacımız ne üçleme inancını ilk kez ortaya atan kişileri, ne de üçleme inancına sahip olan samimi Hıristiyanları yargılamak değil, üçleme inancı hakkındaki gerçekleri Kuran ayetleri doğrultusunda ortaya koymak ve bu inanışın ortaya atılmasındaki olası nedenleri belirtmektir. Unutmamak gerekir ki, gerçek Müslümanlar Allah'ın gönderdiği tüm elçilere ve kitaplara iman eder, Hıristiyanların inançlarına ve değerlerine saygı duyarlar. Allah'a gönülden iman eden, Allah'tan korkan, Allah'a içten sevgiyle bağlanan ve O'nun kutlu elçisi Hz. İsa'ya derin bir saygı besleyen tüm Hıristiyanlara karşı Müslümanlar da büyük bir muhabbet duyar, onlara dostluk ve hoşgörü ile yaklaşırlar.

Üçleme inanışının ortaya atılmasında da art niyetli ve menfaatperest kimseler olabileceği gibi, halis bir niyete sahip olup, zaman içinde farkında olmadan doğru yoldan uzaklaşan kimselerin olması mümkündür. İlk başlarda farklı şekillerde ifade edilen söz konusu inanç, zaman içinde çarpıtılmış olabilir. Üçleme benzeri iddiaları destekleyen ve kabul görmesinde rol oynayan kişi ve toplulukların da mutlaka birbirlerinden farklı düşünceleri olmuştur. Kimi Hz. İsa'nın üstün ahlakını daha da vurgulamak amacıyla, kimi mecazi ifadeleri yanlış yorumlayarak, kimi mevcut siyasi ve kültürel ortamdan etkilenerek, kimi de Hıristiyanlığın daha da büyük bir hızla yayılmasını sağlamak amacıyla bu gibi iddiaları kendilerince samimi niyetle desteklemiş olabilir. Bu nedenle üçleme iddiasını reddederken, ilk Hıristiyanların o dönemin tarihi, siyasi ve kültürel koşullarının etkisi altında kalarak ya da karşı karşıya oldukları zorluk ve baskılardan olumsuz yönde etkilenerek hataya düşmüş olabileceklerini de göz önünde bulundurmak gerekir. Bu bölümde üçleme iddiasının ortaya atılışında rol oynamış olabilecek muhtemel sebepler ortaya konacaktır. (Bu bölümde Hıristiyanların yanlış inanışlarını ifade etmek amacıyla kullanılacak olan her türlü batıl ifadeden Allah'ı tenzih ederiz. Mübarek peygamber Hz. İsa'nın da tüm bu yakıştırmalardan uzak olduğunu bir kez daha ifade etmek isteriz.)

İncil'de "Oğul" kelimesi üçlemeyi destekleme amacıyla kullanılmamıştır

Üçleme inancının özünde Hz. İsa'nın "Allah'ın oğlu" olduğu yönündeki yanlış inanç yatar. (Allah'ı tenzih ederiz.) Oysa Hıristiyanlığın ilk doğduğu yıllarda ve daha önceki dönemlerde "oğul" ifadesinin nasıl ve ne amaçla kullanıldığı incelendiğinde ortaya çok daha farklı bir durum çıkmaktadır.

Oğul kelimesi İncil'de Hz. İsa için 4 farklı şekilde kullanılmaktadır: Meryem oğlu, Davud oğlu, İnsanoğlu, Allah'ın oğlu.

"Meryem oğlu" ifadesi Hz. İsa'nın Hz. Meryem tarafından dünyaya getirildiğini, "Davud oğlu" ise Hz. İsa'nın İncil'e göre Hz. Davud'un soyundan geldiğini ifade etmektedir.

"İnsanoğlu" ifadesi hem Hz. İsa'nın kendisini nasıl tanıttığının hem de çevresindeki kişilerin ona nasıl bir bakış açısına sahip olduklarının anlaşılması açısından çok önemlidir. Çünkü bu ifade İncil metinlerinde Mesih ve Allah'ın oğlu ifadelerinden çok daha fazla kullanılmaktadır. "İnsanoğlu" Yahudi ilahiyatına özgün bir ifadedir ve Eski Ahit'te -özellikle de Mezmurlar'da- çok fazla kullanılmaktadır. Doğrudan insanları ifade eder ve çok alışılmış bir tabirdir. Örneğin Hezeikel Peygamber'den bahsedilirken 90 kez "İnsanoğlu" ifadesi kullanılmıştır ve o, insanlara ölümlü bir beşer olarak tanıtılmıştır.

Bu tabirin Aramicesi olan "bar nash(a)", Hz. İsa'nın döneminde de herkes için kullanılıyordu; ancak İncil'de kullanılan "insanoğlu" tabiri, Yahudi kutsal kitaplarındaki gibi, herkes için kullanılmamış, sadece Hz. İsa'ya işaret eden bir ünvan olarak birçok kez kullanılmıştır.48 İnsanoğlu ifadesi Matta, Markos ve Luka'da 69 kez, Yuhanna İncili'nde 13 defa zikredilmektedir. Sadece bir yerde tüm insanlığı ifade etmek için kullanılır. (İbranilere Mektup, 2/6-8). Bu tanım hem Hz. İsa için hem de Hz. İsa tarafından birçok kez ve "ben" anlamında kullanılmıştır. Bu İncil pasajlarından bazıları şu şekildedir:

Herkes Tanrı'nın büyük gücüne şaşıp kaldı... Herkes İsa'nın tüm yaptıkları karşısında hayret içindeyken, İsa öğrencilerine, "Siz şu sözlerime iyice kulak verin" dedi. "İnsanoğlu, insanların eline teslim edilecek." (Luka, 9/44)

... Yunus nasıl Ninova halkına bir belirti olduysa, İnsanoğlu da bu kuşak için öyle olacaktır. (Luka, 11/30)

.... Şimdi Kudüs'e gidiyoruz. Peygamberlerin İnsanoğlu'yla ilgili yazdıklarının tümü yerine gelecektir. O, diğer uluslara teslim edilecek..." (Luka, 18/31-32)

İnsanoğlu, belirlenmiş olan yoldan gidiyor. Ama onu ele veren adamın vay haline!" (Luka, 22/22)

İsa daha konuşurken bir kalabalık çıkageldi. Onikilerden biri, Yahuda adındaki kişi, kalabalığa öncülük ediyordu. İsa'yı öpmek üzere yaklaşınca İsa ona, "Yahuda" dedi, "İnsanoğlu'nu bir öpücükle mi ele veriyorsun?" (Luka, 22/47-48)

Yukarıda da belirttiğimiz gibi "insanoğlu" ifadesi ilk Hıristiyanlar tarafından "beşer" anlamında kullanılıyordu. Çünkü büyük bir bölümü Yahudi olan ilk Hıristiyanlar bu ifadeyi her zaman bu anlamda kullanmışlardı ve bu tanıma "beşer" dışında başka bir anlam yüklemiyorlardı. Eski Ahit'teki kullanımlar da bu görüşü desteklemekte, Hz. İsa'nın Allah'ın var ettiği, Allah'ın rahmetine muhtaç bir beşer olduğunu ortaya koymaktaydı.

İncil'de geçen "Allah'ın oğlu" ifadeleri ise üçleme inancını savunanların sözde dayanaklarından birini oluşturmaktadır. Ancak bu yorum, Hıristiyan dünyasında asırlardır büyük tartışmaları da beraberinde getirmiştir. Çünkü Yahudi kültürünü yakından bilen, Hz. İsa'nın yaşadığı dönemde halkın kullandığı dilin özelliklerini inceleyen her araştırmacı bu kullanımın mecazi bir anlam taşıdığını ifade etmiştir. Yaygın görüş şudur: "Allah'ın oğlu" Yahudi toplumu içinde zaten yaygın olan ve toplumdaki önemli şahsiyetler için sıkça kullanılan mecazi bir ifade biçimiydi.

1977 yılında aralarında Anglikan teologların da bulunduğu 7 İncil uzmanı "The Myth of God Incarnate" ("Tanrı İnsan Şeklini Aldı" Efsanesi) isimli bir kitap yayınladılar. Bu kitap çok büyük bir etki meydana getirdi. Önsözde editör John Hick şunları yazıyordu:

Bu kitabın yazarları 20. yüzyılın bu son döneminde büyük bir dini gelişmenin gerçekleşmesi gerektiği konusunda hemfikirdirler. Bu ihtiyaç öncelikle Hıristiyanlığın kökenleriyle ilgili bilginin artışından kaynaklanmaktadır. Ayrıca Hz. İsa'nın Allah tarafından özel bir görev ve kutsal bir amaçla gönderilmiş bir insan olduğunu kabul etmeye dayanmaktadır. Ve Hz. İsa'nın Allah'ın enkarnasyonu (insan şeklini alması) ve üçleme inancının ikinci kişisi olduğu yönündeki inancın, Hz. İsa'nın bizim için ifade ettiklerinin şiirsel ve mitolojik bir ifade şekli olduğunu kabul etmeye dayanır.49

John Hick'in kitabı boyunca çeşitli delillerle üzerinde durduğu gerçek "Tanrı'nın oğlu" ifadesinin tamamen Hz. İsa'nın ardından ortaya atılan bir inanç olması ve Hz. İsa'nın hiçbir şekilde böyle bir inanışı tebliğ etmemesidir.50

Hz. İsa, daha sonra yaşayan Hıristiyanların düşündükleri gibi, kendisi hakkında bir ilahlık iddiasında bulunmamıştır. Kendisini Tanrı, Tanrı oğlu ya da enkarnasyonu olarak görmüyordu... Hz. İsa'nın kendisini bu şekilde gördüğünü düşünmek kesinlikle mümkün değildir. Üstelik o bu yöndeki bir fikri inkar olarak görmüştür; ona ait olduğu söylenen şu söz bunu açıkça ortaya koyar: "Neden bana Tanrı diyorsunuz? Allah'tan başka Tanrı yoktur" (Markos, 10/18) Tabi ki Hz. İsa'nın ne söyleyip, ne söylemediği ile ilgili kesin olarak konuşmak mümkün değildir. Ancak eldeki deliller, tarihçilerin oybirliği ile Hz. İsa'nın böyle bir iddiada bulunmadığını kabul etmelerini sağlamıştır.51

Yahudiler arasında çok yoğun bir şekilde kullanılan "Allah'ın oğlu" ifadesi mecazi olarak "Allah'a ait" anlamına geliyordu. Buna göre, bir kişiye Allah'ın oğlu dendiğinde, o kişinin Allah'a yakın olduğu, Allah'a gönülden hizmet ettiği ve Allah'ın razı olacağı gibi bir yaşam sürdüğü ifade edilmek isteniyordu. Hiçbir şekilde o kişinin Allah'a benzer veya eşit vasıflara sahip olduğu ya da ilahlık taşıdığı kast edilmiyordu. (Allah'ı tenzih ederiz) Nitekim Yahudilikte de böyle bir inancın yeri yoktu.

Dolayısıyla ilk Hıristiyanların da bu tabirle, Hz. İsa'ya duydukları saygıyı ve onun Allah'a yakın kılınan mübarek bir kulu olduğuna dair keskin inançlarını ifade etmek istemiş olmaları mümkündür. Nitekim birçok Hıristiyan ilahiyatçı da "Hz. İsa için kullanılan "Allah'ın oğlu" ifadesinin, Hz. İsa'nın taraftarlarınca kendisini şereflendirmek ve yüceltmek için ona verdiğini söyleyerek, mecazi bir anlama sahip olduğunu" vurgulamaktadır.

Aslında "oğul" sıfatı İbranice'de yer alan özgün bir ifade şekliydi ve başka kavramlarla birlikte de kullanılıyordu. Bir insanın bir şeyin "oğlu" olarak anılması, onunla yakın bir ilişkisi olduğu anlamına geliyordu. The Catholic Encyclopedia, bu konuda şunları yazıyor:

"Oğul" kelimesi Samiler (Yahudiler ve Araplar) arasında, yakın bir bağlantıyı ya da özel bir ilişkiyi ifade etmek için kullanılırdı. Örneğin "kuvvetin oğlu" kahraman bir savaşçı demekti; "kötülüğün oğlu" kötü bir adam, "gururun oğlu" kibirli bir adam, "malın oğlu" çok zengin bir kişi, "fidyenin oğlu" bir rehine, "yıldırımın oğlu" çok hızlı uçan bir kuş, "ölümün oğlu" öleceği beklenen bir kişi, "yayın oğlu" ok, "Belilal'in oğlu" lanetli bir adam anlamına gelirdi. "Peygamberlerin oğlu" deyimi, o peygamberlere uyan öğrencileri ifade etmek için kullanılırdı. "Tanrı'nın oğlu" sıfatı ise, Eski Ahit'te, Allah'la yakın bir bağlantısı olan varlıklar için kullanılırdı. Melekler ya da sadece dindar insanlar "Tanrı'nın oğlu" olarak anılıyorlardı.52

19 Mayıs Üniversitesi İlahiyat Fakültesinden Doç. Dr. Mahmut Aydın, John Hick'in bu konudaki görüşlerini şu şekilde aktarır:

... Bu tarz bir söylem, Hz. İsa'nın geldiği dönemde zaten yaygın olarak var olan ve toplumdaki önemli şahsiyetler için sıkça kullanılan bir ifade biçimiydi. Dolayısıyla, Hz. İsa'nın havarileri de bu tabiri -yani "Allah oğlu" sıfatını- benimseyerek, onu kolayca kendi efendileri (liderleri), yani Hz. İsa için kullanmışlardır. Buna göre, Hz. İsa tıpkı Davut soyundan gelen krallar ve Yahudi toplumunda yaşayan dini ve ahlaki bakımdan son derece önemli şahsiyetler gibi Allah'ın oğlu olarak betimlenmiştir. Hick'e göre Yahudi düşüncesinde kendilerine "Allah oğlu" sıfatı verilen krallar ve önemli şahsiyetler hiçbir şekilde kelime anlamı olarak Allah'ın oğulları olarak anlaşılmamışlardır. Ancak onlar sahip oldukları özelliklerden dolayı sadece onurlandırma ve yüceltilmek için Allah'ın oğulları olarak görülerek onurlandırılmışlardır. Yani söz konusu bu sıfat Yahudi düşüncesinde hiçbir şekilde lafzi anlamda kullanılmamıştır. Yahudi tarihi boyunca "Allah oğlu" tabiri insanlar için kullanılmıştır. Örneğin Mesih, sülale krallarının Allah'ın oğlu olarak kabul edildiği Hz. Davud'un sülalesinden gelmesi gereken dünyevi bir kral olarak kabul ediliyordu... Hz. İsa'nın taraftarları da mevcut olan bu söylemleri çok kolay bir şekilde ona uygulamışlardır. Hz. İsa'nın ilahi özelliğe sahip bir varlık olarak görülmesi ilk olarak onun yaşadığı kültürün bir sonucudur. Buna göre Hz. İsa'nın geldiği dönemde bazı önemli özelliklere sahip kişiler, mecazi anlamda ilahi özelliğe sahip "Allah oğlu" olarak mütalaa edilmekteydi.53

Mahmut Aydın, John Hick'in bu konudaki görüşlerine detaylı olarak yer verdikten sonra "Allah'ın oğlu" ifadesinin kullanımı hakkında şu tespitlerde bulunur:

Ne Hz. İsa'nın bizzat kendisi ilahi tabiata sahip olduğunu ileri sürmüş ne de onun havarileri onun ilahiliğini ve tanrısallığını çağrıştıracak herhangi bir atıfta bulunmuşlardır. Aksine Hz. İsa'nın ilahlığı düşüncesi ilk Hıristiyan toplumu içinde ortaya çıkmış ve zamanla gelişip doktrinleşmiş ve dogma haline getirilmiştir. Çünkü, ilahi oğulluk ifadelerinin zamanla Yahudi bağlamından çıkıp Helenist Roma kültürü bağlamına girmesi sonucunda olmuştur.54

Yeni Ahit araştırmacılarından ve ilk Hıristiyanlığın kökenleri ile ilgili çeşitli kitapları bulunan P. M. Casey ise "Hz. İsa onun özel ve son derece dindar bir kişi olduğunu düşünenler tarafından Tanrı'nın oğlu olarak adlandırılmış olabilir" der.55 Casey'nin dikkat çektiği bir diğer konu ise Yahudi geleneğinde kişisel veya toplumsal olarak önemli kişi ve olayların, mitolojik ve mecazi tabirlerle ifade edildiğidir.56

Yahudi inanışlarında yer alan "Mesih" anlayışına göre bir kral olan Mesih, Hz. Davud'un soyundan gelecekti. Hz. Davud'un soyundan gelen krallar da "Krallık makamına atanmış olma anlamında Tanrı'nın oğulları olarak" kabul edilmekteydiler...57 Hz. İsa'ya "Mesih" olarak iman eden kişiler de bu inancın bir devamı olarak onu bu tabirle anmakta bir sakınca görmemiş olabilirler.


İşte Biz ayetleri böyle birer birer açıklarız, umulur ki dönerler. (Araf Suresi, 174)

Prof. E. P. Sanders da The Historical Figure of Jesus (Hz. İsa'nın Tarihsel Portresi) isimli eserinde Allah'ın oğlu ifadesinin Yahudi toplumunda hiçbir zaman kelime anlamıyla kullanılmadığına dikkat çekmektedir. Sanders, Yahudiler arasında kullanılan "Allah'ın oğulları" ifadesinin erkek ve kadınları da içine alan manevi bir anlam ifade ettiğini söyler. Yahudiler için bu mecazi bir anlam ifade etmektedir ve Allah'a bağlılığı anlatmaktadır.58 E. P. Sanders ilk Hıristiyanlarda "Allah'ın oğlu" ifadesinin kullanımını şu şekilde yorumlamaktadır:

... İlk Hıristiyanlar, Hz. İsa için 'Allah'ın oğlu' kelimesini kullandılar, ancak onlar onun yarı Tanrı yarı insan olduğunu düşünmemişlerdi. Onlar 'Allah'ın oğlu' kelimesini yüksek bir görev olarak saymışlardı... Hz. İsa'nın ilk taraftarları onu 'Allah'ın oğlu' olarak çağırdıklarında daha soyut bir durumu ifade etmek istemiş olabilirler: çok önemli bir işi başarması için kendisini seçen Allah ile özel bir iletişiminin olması gibi. Yahudi olmayan Hıristiyanlar ise, bu dine ilk girdiklerinde Allah'ın oğlu ifadesini Büyük İskender ile ilgili olan hikayelerin ya da kendi mitolojilerinin ışığında anlamış olabilirler...59

Sanders'ın da ifade ettiği gibi, Hz. İsa'nın tebliğinin Yahudilerden Yahudi olmayanlara, yani putperest Romalılara intikal etmesiyle birlikte, mecazi olarak kullanılan bu tabirin anlamı değişmeye başlamış ve Hz. İsa'nın sözde ilahlığını ifade eden bir anlamda kullanılmaya başlanmıştır. Böylece ilk Hıristiyanlar tarafından Mesih olarak bilinen ve tamamen beşeri tabiata sahip bir şahsiyet olarak kabul edilen Hz. İsa, ilah olarak anılmıştır. (Allah'ı tenzih ederiz.) William C. Varner, bir makalesinde bu terimin Hıristiyanlar tarafından nasıl algılandığını inceler:

İncil'de Hz. İsa'ya inanan herkesin de "Allah'ın oğlu" olarak tanıtıldığı inkar edilemez bir gerçektir. (Yuhanna, 1/12) O halde benim Allah'ın oğlu oluşumla Hz. İsa'nın Allah'ın oğlu oluşu arasında nasıl bir fark vardır? Allah'ın oğlu ifadesi gerçekten Hz. İsa'nın ilahlığının bir ifadesi mi, yoksa Hıristiyanlar İncil'in kast ettiğinden daha fazlasını mı okuyorlar? Bu soruyu cevaplayabilmek için Hıristiyanlık mesajını ilk dinleyen ve ilk okuyanların bu ifadeyi nasıl anladıklarını incelemek gerekir. Peki bu kişiler kimdi? Bu kişiler genel anlamda alırsak Yahudiler ve Yahudi olmayanlardı. Bu iki grup da "Allah'ın oğlu" terimini 1. yüzyılın dilbilimi ve kültürel ortamında her zaman kullanıyorlardı.60

Üçlemeyi savunanlar, İncil'de geçen "oğul" kavramını onurlandırma ve saygı sunma ifadesi olarak yorumlamayı kabul etmezler. Oysa İncil'in birçok yerinde, söz konusu kavram, açıkça bu anlamda kullanılmıştır. Örneğin "Tanrı'nın oğulları" ifadesi Allah'a iman eden ve Hz. İsa'nın yolundan giden tüm samimi iman sahipleri için kulllanılmaktadır:

"Fakat ben size derim: Düşmanlarınızı sevin ve size eza edenler için dua edin ki, siz göklerde olan Rabbinizin oğulları olasınız; zira o, güneşini kötülerin ve iyilerin üzerine doğdurur; ve salih olanlar ile olmayanların üzerine yağmurunu yağdırır. Çünkü eğer sizi sevenleri severseniz, ne karşılığınız olur? (Romalıların) Vergi mültezimleri de öyle yapmıyorlar mı? Ve yalnız kardeşlerinizi selamlarsanız, fazla ne yapmış olursunuz? Putperestler de öyle yapmıyorlar mı? Bundan dolayı, semavî Rabbiniz kâmil olduğu gibi siz de kâmil olun." (Matta, 5/44-48)

Allah'ın Ruhuyla yönetilenlerin hepsi Allah'ın oğullarıdır. (Pavlus'un Romalılara Mektubu, 8/ 14)

Gücü herşeye yeten Rab diyor ki, "Size Allah olacağım, siz de oğullarım ve kızlarım olacaksınız." (Pavlus'un Korintlilere İkinci Mektubu, 6/18)

Karşıtlığınız büyük olacak ve sizlere Yüce olanın oğulları denecek. Çünkü o iyilik bilmezlere ve kötülere karşı da iyi yüreklidir. (Luka, 6/35)

Yukarıdaki örneklerde de görüldüğü gibi "Allah'ın oğulları" ifadesi İncil pasajlarında birçok kez kullanılmaktadır. Bu anlam ise Yahudi kültüründeki kullanım ile aynıdır: Allah'ı dost edinmiş, Allah'a yakınlaşmak için çaba sarf eden, Allah'ın kanunlarına göre yaşayan insanlar... Nitekim Luka İncili'nde Hz. Adem'den de "Allah oğluydu" (Luka, 3/38) şeklinde bahsedilmektedir. İncil'de olduğu gibi Eski Ahit'te de "Allah'ın oğlu" ifadesi birçok kez kullanılmaktadır. Örneğin Eski Ahit'te İsrail milleti için "oğul" tabiri kullanılır:

İsrail, çocukken onu sevdim, ve oğlumu Mısır'dan çağırdım. (Hoşea, 11/1)

Bir diğer Tevrat alıntısında aynı ifade, melekleri tarif etmek için kullanılmıştır:

Ve Allah oğulları Rabbin önünde kendilerini takdim etmeye geldikleri gün vaki oldu ki, onların arasında şeytan da geldi. (Eyüb, 1/6)

Çıkış bölümünün 6. babının başlangıcında "Allah oğulları" ifadesiyle yeryüzünde çoğalan insanlar tarif edilmektedir. Bu yöndeki diğer pasajlar şu şekildedir: (Alıntılardaki ifadelerden Allah'ı tenzih ederiz.)

Ve Firavun'a diyeceksin: Rab şöyle diyor: İsrail, oğlum, ilkimdir. (Çıkış, 4/22)

Ağlayışla gelecekler; yalvardıkça onlara yol göstereceğim; onları sulu vadiler yanında, sürçmeyecekleri doğru yolda yürüteceğim; çünkü Ben İsrail'e Rabbim, Efraim de ilk oğlumdur. (Yeremya, 31/9)

Fermanı ilân edeceğim; Rab bana (Davud) dedi: Sen Benim oğlumsun; Ben seni bugün tevlit ettim. (Mezmurlar, 2/7)

Tevrat'ta Hz. Süleyman için de "Allah'ın oğlu" ifadesi kullanılmaktadır. İlgili bölüm şu şekildedir:

Ve vaki olacak ki, günlerin dolup atalarınla beraber olmak üzere gittiğin zaman, senden sonra oğullarından olacak zürriyetini durduracağım, ve onun kırallığını pekiştirecegim. O Bana ev yapacak, ve onun tahtını ebediyen pekiştireceğim. Ben ona Rab olacağım, ve o Bana oğul olacak; ve senden önce olandan inayetimi geri aldığım gibi ondan geri almayacağım; ve onu Kendi evimde ve Kendi kırallığımda daima durduracağım; ve onun tahtı ebediyen pekişecektir. (1. Tarihler, 17/11-14)

"Allah'ın oğlu" sıfatıyla anılan bu mübarek kişi Hz. Davud'un oğullarından biri olan Hz. Süleyman'dır.

(Ve Davud oğlu Süleyman'a dedi:) ...İşte, sana bir oğul doğacak, o barış adamı olacak; ve ona çepçevre bütün düşmanlarından rahat vereceğim; çünkü onun adı Süleyman olacak, ve onun günlerinde İsrail'e selâmet ve sükûn vereceğim. Benim ismime ev yapacak olan odur; ve o Bana oğul olacak, ve Ben ona Rab olacağım; ve İsrail üzerinde krallığın tahtını ebediyen pekiştireceğim. Şimdi, oğlum, Rab seninle beraber olsun; ve işin iyi gitsin, ve Allah'ın Rabbin evini, senin hakkında söylediği gibi, yap. (1. Tarihler, 22/9-11)

Yine aynı bölümde şu şekilde devam edilmektedir:

Bütün oğullarımdan (çünkü Rab bana çok oğul verdi), Rabbin İsrail üzerinde krallığı tahtına oturmak için oğlum Süleyman'ı seçti. Ve bana dedi: Oğlun Süleyman, evimi ve avlularımı o yapacak; çünkü onu Kendime oğul seçtim, ve Ben ona Rab olacağım. Ve eğer bugün olduğu gibi, emirlerimi ve hükümlerimi yapmak için sebatlı olursa, onun kırallığını ebediyen pekiştireceğim. (1. Tarihler, 28/5-7)

Yukarıdaki tüm açıklamalar Yahudi geleneklerinde "Allah'ın oğlu" ifadesinin "Allah'ı dost edinen, samimi ve takva sahibi" kullar için söylendiğini tüm açıklığıyla göstermektedir. Dolayısıyla bu ifadenin Hz. İsa için kullanılış amacı da aynıdır. Bu ifade, aynı Hz. Süleyman ve Hz. Adem ile ilgili açıklamalarda da olduğu gibi, Yahudi geleneklerinden kaynaklanan mecazi bir anlatımdır. Bu terim Yahudi kültürüyle yetişen, Tevrat'ı bilen ve Hz. İsa'ya tabi olana kadar Yahudiliğin gereklerini uygulayan ilk Hıristiyanlar tarafından da saygı, takva ve Allah'a yakınlığı ifade etmek için seçilmiştir.

"Allah'ın oğlu" ifadesinin üçleme inancına bir dayanak oluşturamayacağını gösteren bir diğer delil ise İncil'de Allah'ın isminin kullanımıyla ilgilidir. Anthony Buzzard, İncil'de Allah'ın isminin ne şekilde kullanıldığını "Who is Jesus? Do the creeds tell us the truth about him?" (Hz. İsa Kimdir? İtikatler bize onunla ilgili gerçeği söylüyorlar mı?) başlıklı makalesinde şu sözlerle tarif eder:

Tanrı kelimesi Kitab-ı Mukaddes'te binlerce defa tekil isimdeki şahıs zamirleriyle ifade edilmektedir: Ben, Bana, Beni, Sen, Sana, Seni, O, Ona, Onu... Biri bu zamirlerin 11.000 defa geçtiğini hesaplamıştır. Tüm dillerdeki bu zamirler 3 kişiyi değil, tek şahısları ifade etmektedir. Allah'ın üç değil, bir varlık olduğunu bize anlatan binlerce ayet bulunmaktadır. Yeni Ahit'teki Allah isminin "Allah'ın üç kişide bulunduğu" anlamına geldiğini ispatlayabilecek hiçbir yer yoktur. Bu yüzden Kitab-ı Mukaddes'teki Allah ismi hiçbir zaman üçleme prensibindeki Allah anlamına gelmemektedir.61

Bu bölüm boyunca vurguladığımız gibi "oğul" ifadesi Yahudi kültüründe çok yaygın olarak kullanılan ve ilahlık anlamı taşımayan bir ifadedir. Dolayısıyla bu ifadeyi Hz. İsa'nın Allah'ın oğlu olduğunu düşünerek kullananlar, bu kutlu peygamberin Allah'a eşit güçlere sahip olduğunu iddia edenler (Allah'ı tenzih ederiz), Yahudi inanışlarına göre büyük bir hata işlemektedirler. İslam dininde de bu ifadeyi Hz. İsa'ya ilahlık atfederek kullananlar Kuran ayetlerinde birçok kez uyarılmaktadırlar. Bu yaptıkları Allah Katı'nda çok büyük bir günahtır. Rabbimiz Maide Suresi'nde şu şekilde bildirilmektedir:

Andolsun, "Şüphesiz, Allah Meryem oğlu Mesih'tir." diyenler küfre düşmüştür. De ki: "O, eğer Meryem oğlu Mesih'i, onun annesini ve yeryüzündekilerin tümünü helak (yok) etmek isterse, Allah'tan (bunu önlemeye) kim bir şeye malik olabilir? Göklerin, yerin ve bunlar arasındakilerin tümünün mülkü Allah'ındır; dilediğini yaratır. Allah herşeye güç yetirendir. (Maide Suresi, 17)

İncil'de "Baba" kelimesinin kullanılması

İncil'de sıkça yer alan ve üçleme inancını savunan Hıristiyan ilahiyatçılar tarafından önemli bir delil olarak kabul edilen ifadelerden biri de "baba" kelimesidir. (Hıristiyanların yanlış inanışlarını yansıtmak amacıyla bu bölümde kullanılan her türlü ifadeden Allah'ı tenzih ederiz.) Oysa bu tabir de yine "oğul" ifadesi gibi mecazi bir anlam taşımaktadır. Üstelik İncil'de bu kelimenin sadece Hz. İsa tarafından değil, iman sahibi, Allah'tan korkan, Allah'a dua edip yardım dileyen tüm insanlar tarafından da kullanıldığı görülmektedir. "Baba" ifadesiyle Allah'ın bu insanların tek sahibi, tek dostu ve velisi olduğu ifade edilmektedir ve üçleme inancını destekleyen bir anlam yoktur.


İşte böyle; hiç şüphesiz, inkar edenler batıl olana uymuşlar; ve hiç şüphesiz, iman edenler Rablerinden olan hakka uymuşlardır. İşte Allah, insanlara kendi örneklerini böyle vererek gösteriyor. (Muhammed Suresi, 3)

Bu kullanımlardan bazıları şu şekildedir: (Aşağıdaki ifadelerin tümünden Allah'ı tenzih ederiz)

... Baba benden üstündür. (Yuhanna, 14/28)

Siz göklerde olan Babanızın oğulları olasınız. Zira O, güneşini kötülerin ve iyilerin üzerine doğdurur ve salih olanlar ile olmayanların üzerine yağmur yağdırır. (Matta, 5/45)

... Kardeşlerime git ve onlara söyle, benim Babamın ve sizin Babanızın, benim Tanrım'ın ve sizin Tanrınız'ın yanına çıkıyorum." (Yuhanna, 20/17)

O vakit doğru kişiler Babalarının hükümranlığında güneş gibi parlayacaklar... (Matta, 13/43)

Ama sen dua ederken "iç odana çekil, kapını örtüp" gizlide olan Babana dua et. Gizlilikte gören Baban da sana yaraşanı verecektir. (Matta, 6/6)

Babanız size gerekli olanı, siz daha O'ndan dilemeden önce bilir. (Matta, 6/8)

... Göksel Babanız bütün bunlara gereksinmeniz olduğunu bilir. Siz herşeyden önce Tanrı'nın hükümranlığını ve doğruluğunu arayın, bunların tümü size sağlanacaktır. (Matta, 6/32-33)

"Sizin ışığınız insanların önünde böyle parlasın da, sizin iyi işlerinizi görsünler, ve göklerde olan Babanıza hamd etsinler." (Matta, 5/16)

"Sakının, insanlara salâhınızı onların önünde gösteriş için yapmayın; yoksa göklerde olan Babanızın önünde karşılığınız olmaz." (Matta, 6/1)

Şimdi siz şöyle dua edin: Ey göklerde olan Babamız, İsmin mukaddes olsun." (Matta, 6/9)

"Çünkü insanlara suçlarını bağışlarsanız, semavî Babanız da size bağışlar." (Matta, 6/14)

"Babanız nasıl merhametli ise, siz de merhametli olun." (Luka, 6/36.)

İncil'den alınan yukarıdaki pasajlar dikkatle incelendiğinde, Allah'ın Zatı'nı zikretmek amacıyla kullanılan "Baba" kelimesinin bir saygı anlamı taşıdığı, bunu kullanan insana insan-üstü bir konum vermediği ve tüm insanlar için geçerli olduğu anlaşılmaktadır. Bu ifade ile sadece Hz. İsa ile Allah arasındaki özel bir bağ ifade edilmemiş, Allah'a teslim olup, Allah'ın razı olacağı şekilde yaşayan tüm insanlara hitap edilmiştir. Nitekim bugün de Hıristiyanlar dualarına pek çok kez "Baba" diye başlarlar. Hz. İsa'nın İncil'de geçen benzer şekildeki dualarının da farklı bir şekilde yorumlanmaması gerekir. Ancak tekrar vurgulamak gerekir ki, bu açıklamalar, Hz. İsa'ya ilahlık atfetmek amacıyla "Baba" ifadesini kullanan kişilerin hatasını ortadan kaldırmamaktadır. Bu yaptıkları Allah Katı'nda çok büyük bir hatadır ve Kuran ayetlerinde bu kişilerin durumu şu şekilde haber verilmektedir:

Andolsun, "Şüphesiz Allah, Meryem oğlu Mesih'tir" diyenler küfre düşmüştür. Oysa Mesih'in dediği (şudur:) "Ey İsrailoğulları, benim de Rabbim, sizin de Rabbiniz olan Allah'a ibadet edin. Çünkü O, Kendisi'ne ortak koşana şüphesiz cenneti haram kılmıştır, onun barınma yeri ateştir. Zulmedenlere yardımcı yoktur." (Maide Suresi, 72)


Şu halde bil; gerçekten, Allah’tan başka İlah yoktur…(Muhammed Suresi, 19)

O Allah ki, O'ndan başka İlah yoktur. Gaybı da, müşahede edilebileni de bilendir... (Haşr Suresi, 22)

Kitab-ı Mukaddes'te yer alan çeşitli açıklamalarda Rabbimiz'in sonsuz güç ve kudreti, tüm eksik ve kusurlardan münezzeh olduğu tüm açıklığıyla vurgulanmaktadır. John Hick bu konuyu bir röportajında şu şekilde ifade eder:

Klasik Hıristiyan teolojisi, Hz. İsa'nın vefatından uzun bir süre sonra geliştirildi. Çağdaş tarihsel kritikçi Yeni Ahit çalışmaları, bizi, elimizde bulunan Yeni Ahit metinlerinde Hz. İsa'ya atfedilen sözlerin hangilerini Hz. İsa'nın gerçekten söylemiş olabileceği konusunda aydınlatmaya çalışıyor... (İncillerde geçen) 'Baba' ifadesinin literal (kelime manasıyla) olarak algılanması imkânsız. Aynı şekilde, Hz. İsa'nın 'Tanrı'nın oğlu' oluşu ifadesini de literal olarak algılayamayız. Eski Ahit'te "Tanrı'nın oğlu" ifadesi çokça geçmektedir. Örneğin, Adem, Tanrı'nın oğludur; melekler Tanrı'nın oğullarıdır; İsrail kralları Tanrı'nın oğullarıdır ve nihayet İsrail milleti bir bütün olarak Tanrı'nın oğullarıdır. Açıkça, bu ifadelerdeki 'Baba' ve 'oğul' kavramları, lafzi bir ilişkiselliği ifade etmemekte; sadece, Tanrı-insan ilişkisinin metaforik bir ifadesini sembolize etmektedir. Hemen ekleyeyim, bu ifadeleri lafzen anlamaya çalışmak, Yahudilik'te büyük günah olarak nitelendirilir. Hz. İsa döneminde bu tür metaforik ifadeler zaten mevcuttu. Herhangi bir Tanrı'ya adanmış herhangi bir insanın metaforik olarak "Tanrı'nın oğlu" olarak ifade edilmesi, o zamanki genel dinsel imgelemin bir parçası olarak algılanabilir. Kısaca, 'oğul' ifadesi, Tanrı'ya yakınlığın sembolik bir ifadesi olmuş oluyor. Anladığım kadarıyla, Müslümanları rahatsız eden, bu ifadenin lafzi olarak algılanmasıdır. Aynı şekilde, bir Hıristiyan olarak benim de bu şekildeki lafzi bir algıdan rahatsızlık duyacağımı belirtmeliyim.62

İncil'de mecazi anlamlarıyla anlaşılması gereken daha birçok açıklama vardır. "Allah'ın çocukları" ifadesi de bunlardan biridir: (Aşağıdaki alıntılarda yer alan tüm ifadelerden Allah'ı tenzih ederiz.)

... Dirilişin çocukları olarak Tanrı'nın çocuklarıdırlar. (Luka, 20/36)

Ancak, kendisini kabul edip adına iman edenlerin hepsine Tanrı'nın çocukları olma hakkını verdi. (Yuhanna, 1/12)

Bunu kendiliğinden söylemiyordu. O yılın başkâhini olarak İsa'nın, ulusun uğruna, ve yalnız ulusun uğruna değil, Tanrı'nın dağılmış çocuklarını toplayıp birleştirmek için de öleceğine ilişkin peygamberlikte bulunuyordu. (Yuhanna, 11/51-52)

Ruh'un kendisi, bizim ruhumuzla birlikte, Tanrı'nın çocukları olduğumuza tanıklık eder. Eğer Tanrı'nın çocuklarıysak, aynı zamanda mirasçıyız. Mesih'le birlikte yüceltilmek üzere Mesih'le birlikte acı çekiyorsak, Tanrı'nın mirasçılarıyız, Mesih'le ortak mirasçılarız. (Pavlus'un Romalılara Mektubu, 8/16-17)

Yaradılış, Tanrı çocuklarının ortaya çıkmasını büyük özlemle bekliyor. (Pavlus'un Romalılara Mektubu, 8/19)

Herşeyi söylenmeden ve çekişmeden yapın ki, yaşam sözüne sımsıkı sarılarak aralarında evrendeki yıldızlar gibi parladığınız bu eğri ve sapık kuşağın ortasında kusursuz ve saf, Tanrı'nın lekesiz çocukları olasınız... (Pavlus'un Filipelilere Mektubu, 2/14-16)

Bakın, Rab bizi o kadar çok seviyor ki, bize 'Tanrı'nın çocukları' deniyor! Gerçekten de öyleyiz. Dünya Rab'bi tanımadığı için bizi de tanımıyor. Sevgili kardeşlerim, daha şimdiden Tanrı'nın çocuklarıyız, ama ne olacağımız henüz bize gösterilmedi... (Yuhanna'nın Birinci Mektubu, 3/1-2)

Doğru olanı yapmayan ve kardeşini sevmeyen, Tanrı'dan değildir. İşte Tanrı'nın çocukları ile İblis'in çocukları böyle ayırt edilir. (Yuhanna'nın Birinci Mektubu, 3/10)

Tanrı'yı sevip buyruklarını yerine getirmekle, Tanrı'nın çocuklarını sevdiğimizi anlarız. (Yuhanna'nın Birinci Mektubu, 5/2)

Ne baba ifadesiyle ne de çocuk ifadesiyle insanlara bir ilahlık atfedilmediği açıktır. (Allah'ı tenzih ederiz) Allah'a itaatli, Allah'a sadık, Allah'ı dost edinmiş ve sadece Allah'ı razı etmek için yaşayan insanlar İncil açıklamalarında "Allah'ın çocukları" olarak ifade edilmiştir. Yahudi kültüründen kaynaklanan bu kullanımın bir sonucu olarak da saygı ve sevginin belirtisi olarak insanlar Allah'a "Baba" diyerek yakarmışlardır. Bu mecazi terimler, Yahudi dininin temeli olan "Dinle ey İsrail, Rab bizim Allah'ımızdır ve Rab tektir" (Tesniye, 6/4) hükmünün getirdiği tevhid inancı içinde anlaşılmıştır.

"Allah tüm insanların sahibidir" anlamında kullanmış olabilirler

Hz. İsa'nın havarileri ve ilk Hıristiyanlar, Hz. İsa'nın eğitiminden geçmiş, derin iman sahibi, çok üstün ahlaklı ve Hz. İsa'nın Allah yolunda yardımcılarıydılar. Bu nedenle de başlarına gelen her olayı, Hz. İsa'nın tebliğini, derin imanlarıyla yorumluyorlardı. Onlar Allah'ın sonsuz güç ve kudret sahibi olduğunu, tüm kainatın tek sahibi olduğunu, Allah dilemedikçe hiçbir şeyin var olamayacağını, hiç kimsenin hiçbirşeye güç yetiremeyeceğini çok iyi biliyorlardı. Bu nedenle de sahip oldukları derin iman neticesinde, Hz. İsa için "Allah'ın oğlu" ifadesini kullanırken aynı şekilde düşünmüş olabilirler. Tüm babaları, tüm anneleri ve tüm oğulları Rabbimiz'in yarattığını ve hepsinin tek sahibinin Allah olduğunu belirtmek istemiş olabilirler. Hiç unutmamak gerekir ki, anne ve baba bir çocuğun var edilmesi için Allah'ın vesile kıldığı sebeplerdir. Gerçekte ise kainattaki tüm varlıkları var eden alemlerin Rabbi olan Allah'tır. Bu anlamda tüm anneler, tüm babalar, tüm oğullar Allah'a aittir. Çevremizde gördüğümüz tüm canlı ve cansız varlıklar Allah'a aittir. Şu an üzerinde oturduğunuz koltuk, içinde bulunduğunuz bina, şehirler, ülkeler, milletler Allah'a aittir. Bir ırmak varsa, o Allah'ın ırmağıdır. Allah'ın denizi, Allah'ın camisi, Allah'ın kilisesi, Allah'ın çeşmesidir. Dolayısıyla tüm oğullar da Allah'a aittir. Rabbimiz'in bir insan var etmek için bir anneye, bir babaya, ya da diğer başka bir sebebe ihtiyacı yoktur. O'nun bir "Ol" demesi yeterlidir. Tüm fiziksel, biyolojik, kimyasal kanunları yaratan Rabbimiz'dir. Dolayısıyla bir insanın var olması için, "olması gerekli olduğu düşünülen" tüm kanunları ve sebepleri de Rabbimiz yaratmıştır. Hz. Meryem'i de, kainatta gelmiş geçmiş tüm anneleri de, tüm annelerin doğum sistemlerini yaratan da sonsuz güç ve kudret sabihi olan Allah'tır. Her doğum olayını meydana getiren Allah'tır. Anneyi yaratan, babayı yaratan Allah'tır. Rabbimiz her türlü kusur, eksiklik ve ihtiyaçtan münezzehtir. Ayetlerde şu şekilde bildirilmektedir:

O, sizin için kulakları, gözleri ve gönülleri inşa edendir; ne az şükrediyorsunuz. O, sizi yeryüzünde yaratıp-türetendir ve hepiniz yalnızca O'na (döndürülüp) toplanacaksınız. O, yaşatan ve öldürendir; gece ile gündüzün aykırılığı (veya ardarda gelişi) da O'nun (kanunu)dur. Yine de aklınızı kullanmayacak mısınız? (Müminun Suresi, 78-80)

O'dur ki, sizi topraktan, sonra bir damla sudan, sonra bir alak'tan (embriyo) yarattı; sonra sizi bir bebek olarak çıkarmakta, sonra güçlü (erginlik) çağınıza erişmeniz, sonra da yaşlanmanız için size (belli bir ömür vermektedir). Sizden kiminin daha önce hayatına son verilmektedir; adı konulmuş bir ecele erişmeniz ve belki aklınızı kullanmanız için (Allah sizi böyle yaşatır). Dirilten ve öldüren O'dur. Bir işin olmasına hükmetti mi, ona yalnızca: "Ol" der, o da hemen oluverir. (Mümin Suresi, 67-68)

Doğrusu, güldüren ve ağlatan O'dur. Doğrusu, öldüren ve dirilten O'dur. Doğrusu, çiftleri; erkek ve dişiyi, yaratan O'dur. Bir damla sudan (döl yatağına) meni döküldüğü zaman. Gerçek şu ki, diğer diriltme (yeniden neş'et) de O'na aittir. (Necm Suresi, 43-47)

Şuara Suresi'nde ise Hz. İbrahim'in şu şekilde dua ettiği bildirilmektedir:

"Ki beni yaratan ve bana hidayet veren O'dur; Bana yediren ve içiren O'dur; Hastalandığım zaman bana şifa veren O'dur; Beni öldürecek, sonra diriltecek olan da O'dur, Din (ceza) günü hatalarımı bağışlayacağını umduğum da O'dur." (Şuara Suresi, 78-82)


Şüphesiz Rabbin, onlardan tümüne yapıp ettiklerini(n karşılığını) onlara tastamam ödeyecektir. Çünkü O, yapıp-ettiklerinden haberdar olandır. (Hud Suresi, 111)

Eğer yukarıdaki ayetler doğrultusunda düşünülürse Hıristiyan kavramları da anlam kazanmaktadır. Hz. İsa, Hz. Musa, Hz. Salih, Hz. Nuh, Hz. Hud ve Hz. Muhammed (sav) Allah'a ait kullardır. Çünkü tüm peygamberler Allah'ındır. Ayetlerde Yahudilerin Hz. Üzeyir için "Allah'ın oğludur" dedikleri bildirilmektedir. Yahudiler de Hz. Üzeyir de Allah'a ait kullardır. Rabbimiz annesi ve babası olmadan, Hz. Adem'i topraktan yaratmıştır. Melekleri yaratan da alemlerin Rabbi olan Allah'tır. Hz. Yahya'yı mucizevi bir şekilde var eden Allah'tır. Bunun aksini söylemek çok büyük bir yanılgı olur. Sadece Hz. İsa değil, her anne, her baba, her oğul Allah'ındır. Hıristiyanlar da ilk başlarda "Allah'ın oğlu" ifadesini bu anlamda kullanmış olabilirler. Hıristiyanlara ait bir internet sitesinde de bu yönde bir açıklama yer almaktadır:

"Hz. İsa Allah'ın oğludur" derken kesinlikle fiziksel bir oğulluktan bahsetmiyoruz. Biz sadece Hz. İsa'nın Allah'tan geldiğini söylüyoruz... "Oğul" günlük dilde de çok sık kullanılır. Çoğu dilde bu kelime fiziksel bir bağı ifade etmek için kullanılmaz. Örneğin öğrenciler için "bilginin çocukları" şeklinde bir deyim vardır. Vatandaşlar "ülkelerinin evlatları"dırlar. Mısır "Nil'in oğlu" olarak anılır. Bir Arap "çölün oğlu" olarak tarif edilir. Kuran'ın Bakara Suresi'nde de "yol oğlu" ifadesi kullanılmaktadır. Tefsirciler bu ifadenin gezgin anlamında kullanıldığını söylerler. Görüldüğü gibi "Allah'ın oğlu" kelimesi insanın anladığı anlamda bir akrabalığı ifade etmeyebilmektedir.63

Bazı Hıristiyanlar "Allah'ın oğlu" ifad

 
   
 
Bu web sitesi ücretsiz olarak Bedava-Sitem.com ile oluşturulmuştur. Siz de kendi web sitenizi kurmak ister misiniz?
Ücretsiz kaydol